30 Kasım 2009 Pazartesi

Sevgiliye Bayram Tatlısı...





Kabak tatlısını hiç sevmem, tadına baktığımı bile hatırlamıyorum ama kıvamı, görünümü ve kokusu beni kendinden oldukça uzak tutmuştur hep. Ama şimdi artık yemek olayları benden sorulduğuna göre eeee sevgilide kabak tatlısını çok sevip ve canı çektiğine göre tatlıyı yapmak farz oldu.

Geçen hafta pazarda görmüşken alayım demiştim, dolapta bekliyordu. Bayram öncesi bayram tatlısı niyetine yaptım :) İtiraf ediyorum korka korka yaptım, okuduğum ve sorduğum kadarıyla kıvamını tutturmak önemliydi, şekeri, tadı, yumuşaklığı vs.

1,5 kilo kadar balkabağına 2 su bardağına yakın şeker koydum. Birkaç saat o şekilde tencerenin içinde beklettim. Kabaklar iyice suyunu saldıktan sonra kısık ateşte hiç su eklemeden pişirdim. Kabaklara hafifçe çatal girmeye başlayınca aldım onları borcama, tencerede kalan şekerli suyuda ekledim üzerine ve 200 derecede ısıttığım fırına attım. Sevgilim kızarmış sevdiği için ben biraz fazlaca tuttum kenarları neredeyse yanana kadar :) Ama normal ölçüde sevenler için fırında suyu kaynayıp, karamel gibi kıvamlandıktan sonra fırından çıkartılabilir. Üzerine de bolca ceviz döktükten sonra afiyet oldu... Kendim yapınca belki sempati duyar yemeğe başlarım diye düşünmüştüm ama yooook hala aramız buz gibi sevgili bal kabağıyla... Herkese Sevgiler...


26 Kasım 2009 Perşembe

Pişşşştt... Bayram Gelmiş...

Sevmediğim Hallerimi!! ve Geri Gelen!! uçuğumu geride bırakmayı umut ederek bayrama doğru ilerliyorum... Herkesi Öpüyor ve Huzurlu Bir Bayram Diliyorum...







25 Kasım 2009 Çarşamba

Sevmediğim Hallerdeyim



Çok stresliyim… Her şey ve herkes sanki üzerime üzerime geliyor.

BU-NA-LI-YO-RUM!!!!!

• İş yerinde yıl sonu değişimlerinin stresi….

• Yine iş yerinin tasarruf paketi adı altında oluşturdukları saçma sapan yeni servis güzergahlarının stresi….

• Bankalarla devam eden iş birliklerin sancılı hazırlık dönemi ve üst üste gelen aksiliklerin stresi…

İmzaya git, 10 dakikalık yol 1 saat sürsün… Sonra tamam her şey oldu densin sen çık, ertesi gün arasınlar eksik imzalar var gelin buraya desinler…. Evde yan gelip yatıyorum ya ben hemen kalkar gelirim siz isteyin yeter ki. Kuryeye verin ben imzalayıp geri yollayayım, yok olmaz kendiniz gelmelisiniz ifadelerinin oluşturduğu stres….

• Malum bankanın iş yerime yakın şubesini bulma stresi…

• Bayram geliyor, bayram sevincinin yanında peki hastalık stresi…

• Etrafımdaki sevdiğim insanlar hasta, onların bu sıkıntılı döneminin bende oluşturduğu stres…

• Dudağıma gelip konan ve gitmemekte ısrar edip, direnen uçuğun stresi…

• Her şeyi bildiğini düşünüp, her şeye karışmayı kendine adet edinmiş varlıkların etrafımda dolanıyor olmasının stresi…

• Evde yapılan temizliğin, acaba oldu mu? Bu sefer nereyi eksik bırakacak? Ütüyü de yapacak mı? Bıt bıt bıt onun stresi…

• Monoton hayatın üzerime karabasan gibi çöken etkisinin stresi.

Sıkıldım hem de çok sıkıldım… Geçsin artık bu ruh halim, normalimi istiyorum…. Normali oysa tabii…




Geri Geldi....!!!!


Uzun zamandır beni boşlayan, arayan sormayan, hiç yakınıma bile uğramayan sevgili uçuğum geri geldi. :(

Hemde hiç beklemediğim hatta hatta hiç istemeyeceğim bir dönemde geldi. Zonk zonk atan, hissettikçe sinirimi daha da bozan ve herşeyden önce artık ilaç sürüp hemen uçuramadığım pis uçuğum. Birde çok severmişim kendisini gibi gittikçe de yerini sağlamlaştırıp, mekanını da genişletiyor pis... :(

Ne yapılır bu uçuk için bilen var mı? İlaçlar dışında ama :( malum kullanamıyorum ilaçları. Doğal tedavi yolu var mı? Varsa hayrına söyleyin de duacınız olayım bayram üstü bayram üstü :) :) :)


24 Kasım 2009 Salı

24 Kasım Öğretmenler Günü!...




İlk önce sevgili Babişkomun, ardından da hepimizin gelişimi, eğitimi, iyi birer birey olabilmesi için çalışıp didinen, birikimlerini bıkmadan usanmadan genç dimağlara aktaran tüm öğretmenlerin ellerini saygıyla öpüp, öğretmenler gününü kutluyorum….


20 Kasım 2009 Cuma

Hamilelikte Yoga Gerçekten İşe Yarar mı????




Hamilelikte spor yapmanın annenin önce ruh sonra da beden sağlığına iyi geldiğini hep daha önce de okurdum. Doktorumda hamilelik süresince spor yapmamda sorun teşkil edecek bir durum olmadığını söylediğinde artık bu durumu daha detaylı düşünmeye başladım. Daha önce fitness yapmıştım ama hamilelik süresince bunun çok da uygun olmadığını düşünüyorum. Bazen kendimi fazla kaptırıp yorabiliyorum çünkü. Bu nedenle bu ara hamilelik yogasına sarmış durumdayım.


Konuyu biraz araştırdığımda yoganın, doğru nefes alıp vermeyi öğrettiği için hem bebek hem anne için oksijen alımında oldukça faydalı olduğu, duruş bozukluklarını ortadan kaldırdığı için sırt, bel, bacak ağrılarını minimuma düşürdüğünü öğrendim. Hem bunları sağlıyor hem de hamilelik sırasında ve sonrasında vücudunuzun daha sağlıklı, daha sıkı ve fit kalmasını da sağlıyor tabii. Ve doğum sırasında doğru nefes alış verişi nedeniyle doğum sürecinde de çok yardımı oluyormuş.

Muş muş muş tabi hep yazdıklarım. Çevremde düzenli yoga yapan yok, annecim başlamıştı bir ara televizyondan takip ederek evde kendi yapıyordu ve oldukça da memnundu. Doğru nefes kullanımında ve vücut duruşunda gerçekten fark olduğu söylüyordu ve gerçektende vücudu daha esnekleşmişti. Ben fitness yaptığım sırada bazen birlikte pilates yaparken ben çoğu hareketi yapamazken annem maşallah hepsinde tam performans gösteriyordu :)

Bu muş muşlardan kurtulmak için sizlere de danışayım istedim. Sizler yoga yaptınız mı? Ya da duyduğunuz olumlu-olumsuz herhangi bir şey var mı bu konuda?

Eeee birde Beylikdüzü civarında Yoga yapılabilecek tesisler var mı bildiğiniz?

Hepinizi öpüyorum, şimdiden herkese mutlu hafta sonları....

18 Kasım 2009 Çarşamba

Yaklaşan Yeni Yıl ٩(-̮̮̃-̃)۶




Christmas ruhu bir kere insanın içine girmeye görsün... (yılbaşına karşı olanlara inat christmas :) )

Dün tüm günümü nerdeyse istediğim gibi bir tema arayarak geçirdim, istediğimi bulamasam da en yakınına sahibim artık :)

Bayılıyorum yeni yılın yaklaşmasına, o yaklaşırken pıtır pıtır etrafımda başlayan hazırlıkları seyretmeye. Alışveriş merkezlerinde ki o kocaman süslenen ağaçlar, tavanlardan sarkan birbirinden göz alıcı süsler, ağaçlarda ki, sokaklarda ki ışıl ışıl yanıp sönen ışıklar beni oldukça baştan çıkartıyor. Şimdi kendimi zor tutuyorum evde süsleme hazırlıklarına başlama konusunda. Ama kasım ayı bitsin mümkün mü artık birinin beni tutabilmesi. Planlar şimdiden başladı kafada zaten, şu boy ağaç alırız, bu renk ışıklar alırız, üstünde minik büyük bir sürü süs, merdiven böyle süslenirse harika olur ve daha bir sürü plan :) Zara home’da çok tatlı yılbaşı ışıkları gördüm bile minik kar kristalleri şeklinde.

Bu yıl kendi evimi süsleyeceğim inşallah, geçen sene Gülcan ŞU yazısında bahsetmişti Egoş’la ağaç süslemiştik. Bu sene artık ben evde süsleyeceğim o bana gelecek ağacı görmeye bu gidişle :)

Eskiden yılbaşı, süslemeler hazırlıklar dışında nasıl da başka, nasıl da güzel geçerdi. Her yıl şeker anneannem kestaneli tavuklu yılbaşı pilavını yapardı. (halen yapar o kısmı aynı :) ) Anneannemde hepimiz toplanırdık, o zamanlar soba vardı. Çıtır çıtır yanan sobanın üzerine yenilen meyvelerin kabuklarını koyar evi mis gibi kokuturduk. İlerleyen saatlerde bir yandan televizyon izlenip şarkılar söylenirken bir yandan da tombala hazırlıkları başlardı. Maaile bozukluklarını hazırlar katılırdı oyuna, oyun sırasında çekilen numaraları yediğimiz mandalina ve fıstık kabuklarıyla kapatırdık. :) Gece en çok parayı toplayan için bütün yılının şanslı geçeceğini düşünürdük. Aaaaaa unutmadan saat 00:00’da hemen kırmızı donları giyer, bütün yıl donanmayı diler, herkesle öpüşür ve kendimizi sokağa atardık, yine bütün yıl gezelim diye herhalde bu da :)

Ve yine eskiden her yılbaşında kar yağardı, oturup camın önüne hayran hayran izlerdik o minik beyazları. Kafamızda kartondan kendimizin yaptığı huni şapkalar, elimizde örgü şişlerinin ucuna yapıştırılmış kartondan yıldızlı değneğimizle daha çok yağsın tılsımları yapardık :) Eeee yağardı da, tutardı biz miniklerin dileği demek ki. Şimdi minik değilim ama daha şimdiden başlıyorum “LÜTFEEEEEN BU YILBAŞINDA LAPA LAPA KAR YAĞSIN, LÜTFEEEEEEENNNN”…

Bu kediciği görünce annemin kedilerinden Topi geldi aklıma nedense :P Koymadan edemedim...

Foto 1 Kaynak

Foto 2 Kaynak

16 Kasım 2009 Pazartesi

Bu kadar Ödün Verilmesinin Sebebi Ne?





İnsanları anlamakta güçlük çekiyorum bazı anlarda.

Bir erkek veya kadın fark etmez, karşı cinsle ikili bir ilişkiye başladığı zaman; sevgili olduğunda, nişanlandığında yada evlendiğinde değişmek zorunda mıdır?

Birlikte olduğu insana gözü kapalı her şeyi vermeli mi? (fesatlığa lüzum yok şimdi.) Ödün vermekten falan filan bahsediyorum şurada yahu...

Artık sevgilim/nişanlım/kocam/karım var, bu demektir artık onun dışında bir özel hayatım yok. Her şeyimi bilecek, geçmişimi bile incik cincik hesap vereceğim, he ona da hesap soracağım orası da ayrı.

Çünkü zaten o kadar eminim ki hayatımın sonuna kadar artık o var, olurda yarın yanımda olmazsa bile (yine de Allah korusun) benim ondan sonra çevremde arkadaşıma, eşime dostuma da ihtiyacım olmayacak ki!!!

Bu malum ulu insan; Mail, msn, facebook, twitter bla bla bla bütün erişim alanlarımın şifresini bilecek, istediği an girip istediği değişikliği yapabilecek. Hiç sormadan ve hatta sonrasında da hiç bir açıklama yapmadan 100 yıllık arkadaşlarımı bile listemden silecek.

Bu olacak şey mi ya? Bizler neden arkadaşlıklar kuruyoruz o zaman, dostluk diyemiyorum çünkü dersem hatalı olan bişiler olur burada.

Şimdi de anlamaya çalışıyorum, düşünüyorum. Hoş aslında biliyorum boşuna kafa patlatıyorum ama. Böyle yapan bir partner olduğunda ve benzeri olaylar yaşandığında; suç kimde aranmalı? Sorgusuzca her şeyini karşısındakine açan arkadaşa, eşe, dosta mı? Yoksa kendini bilmez ne idüğü belirsiz partnere mi?

13 Kasım 2009 Cuma

içimdeki zıp zıp :)

Bebeğim, elma çekirdeğim hatta elma şekerim :)

Nasıl keyifli bir muayene günüydü... Aslında öncesi çok stresliydi tarama testimiz vardı çünkü. Çok şükür ki her şey yolunda.

Diğer muayenelerde olduğu gibi bunda da öylece göreceğiz seni zannediyordum. Hareket ettiğini görünce inanamadım... Aaaaa aaaaaa hareket mi ediyor o öyle zıplıyor mu diyiverdim birden doktora...

-Evet, hareketli ne kelime yerinde durmuyor, boyunu ölçemiyorum dedi.

Takla atıp, amuda kalkan, göbüşünü zıplatan bir çekirdek :)
Sen nasıl bir mucizesin......

Hele bir de hissetmeye başladım mı tamam artık tadından yenmeyeceksin belli.

Bu arada; Zıpzıp bebişini gözden akan hafif yaşlarla takip eden kurtlu anne dayanamaz ve sorar;

-Cinsiyetini ne zaman öğrenebileceğiz?

Doktor 1 ay sonra kesin olarak söylerim derken,

çekirdek hava yaparcasına amuda kalktı açtı bacaklarını hey Allahıııııım :)

Doktor da bak pipisi görünmüyor, büyük ihtimalle kız dedi. Bekliyoruz, göreceğiz....

Sağlıkla sıhhatle gel çekirdeğim….





















11 Kasım 2009 Çarşamba

bu ne menem bi ağrı :(

Bir baş ağrısı 3 günde geçmez mi?
Geçmezse neden geçmez?
Çin yağıyla yıkanıyorum artık ama yok bana mısın demiyor. Sırayla; bir sağ bir sol şakaklarım patlayacak gibi ağrıyor. Hele yürümek hareket etmek tam işkence. Beynim içerde küçülmüş kafatasımın sağına soluna çarpıp duruyor....

Var mı bunun kurtuluş yolu?





sen bize geliyorsun....

Bugün öğrendim seni…

Dr telefonda gebelik başlamış dediğinde suratım ne hal almıştı acaba :) o andan sonra suratıma aptal bir gülümseme yerleşti ve gitmedi. Çok tuhaf bir his ve galiba tarifi de yok.

Dr daha çok erken takip edelim dedi. Kötü hiç bişi düşünmek istemiyorum, senin bize geleceğini düşünmekten başka bir şey düşüneyim istemiyorum.

Sağlıkla sıhhatle gel bize bebeğim :) :) bebeğim, benim bebeğim, bizim bebeğimiz.

Saat 13:47 baban henüz senden haberdar değil. Telefonda yada msn de söylemek istemedim. Seni yüz yüzeyken duysun sana uzansın dokunsun istedim.

Şimdi söylemeyip eve gitmeyi sabretmeye çalışıyorum.

Sen bize geliyorsun bebeğim hayırlısıyla… bizi iste olur mu? Biz seni çok istiyoruz…


P.S. Yukarıda ki yazı 07.09.2009 tarihinde miniğimiz için yazdığım ilk kelimeler.